HALK HİKAYELERİ

MELEKLİ ŞAHMARAN TEPESİ:  
 
Iğdır merkeze 5 km uzaklıkta İran, Nahçivan, Ermenistan, yolu üzerinde bulunan bu tepe tarihi açıdan oldukça önem arz etmektedir. Yöre halkı tarafından anlatılan efsanelere göre yılanların şahı ŞAHMARAN' ın yöre halkından olan Atebyle yaşadığı aşk bu tepede geçmiştir, ayrıca tepenin altında uçsuz bir mağara bulunmaktadır Şahmeranın yaşadığına inanılan tepe altındaki mağara 2002 yılında yüzeysel olarak üstü kapatılarak doldurulmuştur. Melekli belediyesi ve Iğdır Akut kulübü tarafından çevre düzenlemesi ve tepe üzerine Şahmeranın heykeli yapıldığı taktirde Iğdır’ın en önemli tarihi, turistik ve mesire alanlarından biri olacaktır. Tepe üzerinde yapılması planlanan sosyal tesisler sayesinde yakında açılacak olan sınır kapılarıyla birlikte ülkemize gelen yabancı turistler içinde önemli bir cazibe merkezi haline gelecektir.

HALK HİKAYELERİ:Melekli kasabasında asırlardan beri Şahmaran yani ayak kısmı yılan ve üst tarafı insan olan bir varlıktan bahsedilir durulur.peki Meleklide şahmaran efsanesi hakkında bilgiler nelerdir. Şahmaran Farsça bir kelime ve yılanların şahı anlamındaki Şah-ı Maran’dan geliyor. Şahmaran figürü bir yılan, bir ejderhadır. Baş kısmı insan olan, yılanla insanın birleşmesinden meydana gelmiş doğa üstü bir yaratıktır. Yılan figürleri genelde kötülük ya da uğursuzlukla ilişkilendirilirse de insan başlı Şahmaran, doğurganlık, bereket ve bilgeliği sembolize etmiştir. Eskilerden beri Melekli ve ığdır civarında uğur getirmesi için Şahmaran’ın resimleri kadınlar tarafından odaların duvarlarına asılırdı. Pek çok farklı versiyonda Şahmaran hikayesi bulunmaktadır ama bunlar genelde birbirlerinin benzeri olup, yer ve kişiler değişikliğe uğramaktadır.
 
MELEKLİDE ANLATILAN ŞAHMARAN HİKAYESİNİN ÖZETİ :
(SADDAR VE ASAL IN AŞK HİKAYESİ)
Yöre halkının inanışına göre, yılanların şahı Şahmaran, ve bütün yılanlar ığdırın Melekli Kasabası Kültepe Deliktaş mevkinde yaşarmış. Hükümdarları Şahmaran ise gözleri kilometrelerce uzağı görebilen, üstün niteliklere sahip bir yaratıkmış
 -Ağrı dağının dört bir yanında asırlardan beri anlatılagelen bu masal, Melekli köyünde her yaşlının ağzından bal gibi düşermiş karanlık gecelerde.
 Çok eski zamanlar ağrı dağının kuzey yamacında mavisi yeşiline karışmış, uzun uzun ağaçların gölgelerini cömertçe sunduğu, türlü türlü böceklerin, çiçeklerin yaşadığı, buz gibi suların çağıldadığı aras vadisi kıyısında, şirinmi şirin, melekli diye bir köy varmış, Bu köyün kültepe mevkiinde dipsiz bir mağarada yarı insan yarı yılan aynı zamanda yılanların şahı olan bir şahmaran yaşarmış, gücünü bilgelikten alan şahmaran doğadaki tüm canlıların dilini tüm taşların tarihini bilirmiş ve bu yüzden yöre halkı onun bu gücünden çok çekinirmiş. Belden yukarısı şeytani denecek kadar büyülryici güzel bir kadın belden aşağısı son derece ürkütücü bir yılanmış. Yarı insan olduğu için kendini binlerce yılanın arasında hep yalnız hisseder insani duygularını insanoğluyla paylaşmayı arzuedermiş, hem insanları çok özler hemde onlardan kaçarmış, Şahmaran kültepe altında dipsiz bir mağarada yaşar ve binlerce yılanı emrinde çalıştırırmış, tüm yaşamını dipsiz ve karanlık bir mağarada geçiren şahmaranın en büyük düşmanı gün ışığıymış. Bir gün mağaradan dışarıyı seyrederken saddar ve asal adlı iki gencin mağara önündeki yeşillikler içerisinde ulu bir ağacın altında yaşadıkları aşka şahit olur,  saddar çok sevdiği kız olan asal’a çiçeklerden taç yapar en güzel sözlerle onun yüreğine hitap edermiş. Şahmaran bu iki gencin aşklarını büyük bir merakla hergün seyreder ve yakışıklı saddarın dillerinden dökülen en güzel aşk sözlerine imrenir ve bir yandanda kıskanırmış, bu iki gencin aşkı kasabanın dillerine destanmış, öyle bir aşkmışki bu ikisi bir araya geldiğinde kudurmuş fırtınalar diner solan çiçekler tekrar yeşeririmiş. Şahmaran için mağara önünde hemen hemen her gün buluşan bu aşıkları seyretmek vazgeçilmez bir tutku olmuş, Gel zaman git zaman şahmaran saddara deli gibi aşık olur ve onu asal’dan kıskanır olmuş,
Saddar birgün asalla buluşmak için yine mağara önüne gelir beklemeye başlar, asalın geciktiğini farkeden şahmaran bunu bir fırsat bilip asal kılığına bürünüp saddar’ı mağaraya çekmeyi başarır. Mağaraya girer girmez tüm yılanlara emreder ve saddarın kendi odasına getirilmesini emreder, yakışıklı saddar şok içindedir, şahmaran ise saddara deli gibi aşıktır ve bunu nasıl söyleyeceğine bir türlü cesaret edemez, haftalarca mağarada tutsak kalan saddar asal’dan ayrı kalmaya bir gün bile dayanamzken haftalarca ayrı kalmıştır, gün geçtikçe güzelliği bozulmaya başlayan saddar şahmarana onu serbest bırakması için yalvarmaya başlar bunun üzerine şahmaran bunun mümkün olmayacağını ve kendisine deliler gibi aşık olduğunu açıklar, Saddar sevgilisi olduğunu onsuz bir an bile yaşayamayacağını açıklayarak şahmaranın ona olan sevgisini reddeder.
Asal ise hergün mağara önünde bulunan dere kenarındaki ulu ağacın altında göz yaşları akıtarak saddarı beklemektedir,
   Saddar ın Asala olan bu sevgisini gün geçtikçe kıskanan şahmaran artık dayanamaz hale gelir emrindeki yılanlara asalın gizlice öldürülmesini emreder, yılanlar asal uyuduğu yerde öldürürler, şahmaran ise asalın öldüğünü öğrenmesi ve ondan umudunu kesip şahmaranı sevmesi için saddarın serbest bırakılmasını emreder, özgürlüğüne kavuşan  seddar çok sevinmiştir ve şahmarana defalarca teşekkür eder şahmaran ise onu çok sevdiğini söyleyerek bir ömür bekleyeceğini söyler, mağarayı hızlı bir şekilde terkeden saddar köye vardığında asalın ölüm haberini alır. Asal’ın ölümüne bir türlü inanamayan saddar zamanla Asal’ın yıllanlar tarafından öldürüldüğünü ve bunun şahmaran tarafından yapıldığını öğrenir, saddar bunun intikamını almak için tekrar şahmaranın yanına dönmeye karar verir, şahmaran seddarın geri dönmesine çok sevinmiş, sevinmiş ama bu sevinci burukmuş biraz çünkü Asal’ın ölümu şahmaranı vicdanen rahatsız ediyordu. Ve Saddar’ın gözlerinden ona çok kızgın olduğunu hissediyordu, şahmaran saddarı alır ve gizli odasına götürür orada bimbir çeşit mücevher ve altınları saddara bahşettiğini söyler fakat Saddarın gözlerinde yine hüzün ve mutsuzluk vardır, şahmaran saddara tüm mirasını bırakır fakat bunun karşılığında saddardan ona çiçeklerden taç yapmasını ister, saddar ise bunu karşılıksız yapacağını fakat şahmarana gün ışığına çıkmasını mağara önünde bunu yapacağını ister. Şahmaran saddarın ona kötülük yapacağının bilincindedir fakat saddar ve asalın yaşadığı o güzel aşkı yok ettiği içinde verilecek her türlü cezaya hazır olacağı düşüncesindedir, saddar mağara önüne çıkar ve regarek kır çıçeklerinden bir taç yapar şahmaranı mağara önüne davet eder şahmaran mağara önüne çıkar saddar şahmarana çiçekten yaptığı tacı şahmaranın başına koymak için gözlerini kapatmasını ister, şahmaran süzgün bakışlarla herşeyi kabullenircesine gözlerini kapatır saddar tacı yerine koyar koymaz mağaranın önündeki taşlarla hızlı bir şekilde mağaranın ağzını kapatır, şahmaran ne kadar çaba sarfetsede giremez artık mağaraya ve gün ışığında erimeye başlar, ve ölmeden saddara ben senin sevgini hiçe saydım oysa tüm insanlık tüm doğa sadece sevgiyle beslenir sevginin olmadığı yerde yaşam yoktur, ben bunu hakkettim saddar diyerek gözlerini kapatır, şahmaranın öldüğünü gören diğer yılanlarda saddarı sokar ve oracıkta öldürürler

O günden beridir, o topraklarda , yoksul halkın arasında bir lokman hekim olarak almış yürümüş Şahmaran… .( MELEKLİ SAKİNLERİNDEN)

HALK HİKAYELERİ:  
 
Melekli kasabasında asırlardan beri Şahmaran yani ayak kısmı yılan ve üst tarafı insan olan bir varlıktan bahsedilir durulur.peki Meleklide şahmaran efsanesi hakkında bilgiler nelerdir. Şahmaran Farsça bir kelime ve yılanların şahı anlamındaki Şah-ı Maran’dan geliyor. Şahmaran figürü bir yılan, bir ejderhadır. Baş kısmı insan olan, yılanla insanın birleşmesinden meydana gelmiş doğa üstü bir yaratıktır. Yılan figürleri genelde kötülük ya da uğursuzlukla ilişkilendirilirse de insan başlı Şahmaran, doğurganlık, bereket ve bilgeliği sembolize etmiştir. Eskilerden beri Melekli ve ığdır civarında uğur getirmesi için Şahmaran’ın resimleri kadınlar tarafından odaların duvarlarına asılırdı. Pek çok farklı versiyonda Şahmaran hikayesi bulunmaktadır ama bunlar genelde birbirlerinin benzeri olup, yer ve kişiler değişikliğe uğramaktadır.


MELEKLİDE ANLATILAN ŞAHMARAN HİKAYESİNİN ÖZETİ :     
Yöre halkının inanışına göre, yılanların şahı Şahmaran, ve bütün yılanlar ığdırın Melekli Kasabası Kültepe Deliktaş mevkinde yaşarmış. Hükümdarları Şahmaran ise gözleri kilometrelerce uzağı görebilen, üstün niteliklere sahip bir yaratıkmış. Söylenceye göre Bir gün Atabey adlı bir genç arkadaşlarıyla Şahmaran tepe etrafında yürürken bir kuyuya düşmüş kuyuda yaşayan yılanlar Atabeyi hemen alırlar kuyunun dibinde bulunan Şahmarana götürürler, Şahmaran Atabeyle biraz konuştuktan sonra yılanlara onu öldürmesini emreder fakat Atabeyin çok yakışıklı olduğunu hisseden ve yılanlara karşı cesurca direnişini gören Şahmaran Atabeyi affeder fakat ebedi olarak kuyuda onunla yaşaması ister, gel zaman git zaman Atabey kuyuda yaşamaktan sıkılmaya başlar ve Şahmarandan onu serbest bırakmasını ister Şahmaran ise bunu asla kabul etmez çünkü Atabayi serbest bıraktığı anda insanoğlunun burayı bulacağını ve onlara zarar vereceğinin bilincindedir,  gün geçtikçe Atabeyin güzelliğinin bozulduğunu ve serbest bırakılması için yalvarışlarını gören Şahmaran artık dayanamayıp deliler gibi aşık olduğu Atabeyi serbest bırakmaya karar verir ve bırakır. Atabey ise bu kuyunun sırrını ve burada gördüklerini hiç kimseye söylemeyeceğine dair söz verir ve kuyudan ayrılır, bu arada dönemin padişahı amansız bir hastalığa yakalanmıştır ve onu bu hastalıktan kurtarmanın tek yolu yılanların şahı şahmaranın etinin suyunu kaynatıp içmekten geçermiş,baş Vezir ise padişahın hastalığına en çok sevinenlerden biriymiş, çünkü onunda en büyük arzusu Şahmaran’ı bulmakmış. Şahmaran’ı bulup onun etinin suyunu içerek bilgiye kavuşmak ve böylece saraydaki hakimiyeti eline geçirmekmiş,  padişahın baş veziri Atabeyin Şahmarandan haberdar  olduğunun hissediyormuş, bu yüzden baş vezir Şahmaran’ı bulmak için padişahtan hemen izin istemiş padişah ise amansız hastalıktan kurtulup eski gücüne kavuşmak için hemen baş vezirine yetki vermiş, baş vezir ise Atabeyi gidip evinden aldırmış ve haftalarca işkence yaptırarak  Şahmara’nın yerini söylemesini istemiş, Atabay ise konuşmamakta ısrarlı olunca vezir demişki bak Atabey biz Şahmaranı istemiyoruz padişahımız amansız bir hastalığa yakalanmış bu hastalıktan kurtulmanın tek yolu bir bitkide saklıymış var git ona söyle o bitkinin hangi bitki olduğunu desin bize Atabeyde buna inanmış ve tutmuş kuyunun yolunu Kuyunun yanına vardığında, vezirin askerleri yakalamışlar Atabeyi Meğer Atabay takip altındaymış. Atabayi alarak Sarayda bekletmişler. Beklerken ölüp ölüp dirilmiş. Ama son pişmanlık fayda etmezmiş.     Şahmaran’ı altın bir tepside getirmişler. Başı gururlu ve dimdikmiş Şahmaran’ın. Atabayden başka kimseye bakmıyormuş. Gözleri sadece ve sadece ona kilitliymiş. Bir süre sessizlik olmuş. Ve sonra Şahmaran dile gelmiş…     -“Ben sana bu topraklarda Aşk ölümünedir demiştim. Ve zayıf olan ölümü hak eder. Benim zayıflığım sana aşık olmamdır maalesef. Sen bana, ben de yılanlara ihanet etmiş oldum böylece. Başımın suyu zehirlidir. Bilgi kuyruğumdadır. Ceza istiyorsan zehirimi iç.” Demiş Atabay’e   Bu sözlerden sonra Şahmaran oracıkta kesilmiş. İki ayrı kazan kaynamış. Zehir kazanı ve bilgi kazanı.     Vezir Şahmaran’ın sözlerini dinleyerek kuyruk suyunu dikmiş başına. Atabey ise ölümden başka bir şey düşünmeden zehir dolu tası içmiş.   Vezir, hemen yıkılmış, vücudunun her yerinden kanlar fışkırmaya başlamış.Atabay, içindeki yangının azar azar söndüğünü hissetmiş ve yavaşça çıkmış gitmiş saraydan.   O günden beridir, o topraklarda , yoksul halkın arasında bir lokman hekim olarak almış yürümüş Şahmaran….




Boz   Pişiyh
Anası oğluna ”Eye Elekber…hele çıx eşiye” diye seslendi.
Elekber evde divana uzanıp heyal qururdu.Axşam serini hele tezze tüşmüşdü.Elekber anasının sesine diyhsindi birden,divannan tüşüp çıxdı eşiğe.Baxdı ki anası oturup eyvanın pillekeninde,önündede ağzı düyümlü qara bir torba.
Anası Elekber’e;”Gel bu pişiyi azdır getsin.Apar o aşşağı meyhlelerin birine ötür.Bu pişiyhlerin elinnen dolanabilmek olmur hayatta.Zatan bununda qarnı burnundadı,böyüne sabaha balalıyar,o vaxt heç çekemmenik derdini.”dedi
Elekber orda burda çox eşitmişdi ki;”Pişiyin bığlarını yolsan,o pişiyh birde tapabilmez yolunu” diye.Elekber anasına dönüp dedi;”Ay ana,qoy ele men bunun bığlarını dibden vırım getsin,tapabilmesin birde evin yolunu.”

Elekber bele deyende anası qaşlarını endirip;”Sefeyh sefeyh danışma ey!Bele cür cür işleri hardan örgenirsiz bilmirem ki?Az danış,yeri get,gel yubanma orda burda.” dedi.
Elekber ilk okulun dördüncü sınıfını dört zayıf not ile pitirmişdi.İki günde bir oturardı dersin başına,o da ancaq Allah havarnan.Axlını vermişdi atari oyunlarına.Başınnan qalxmaq nedi bilmirdi oynun.Ağabeyisi Veli gelip,qulağının dibini şilleye vermiyene qeder oturmazdı dersinin başına.
Elekber evin son balasıydı.Veli’den yeke bir de Musa ağabeyisi varıydı.İki ağabeyiside evliydi.Musa’nın evi ayrıydı,Veli de arvadıynan hele babasının yanında qalırdı.İki otağlı evin balaca otağında yatıp qalxırdılar.
Anası Elekber’i herden bir ”Son beşiyim,evim eşiyim” diye sesliyerdi.Bunu çoğu vaxt evde qonaq olanda yapırdı.Elekber de utandığınnan pazı kimin qızarıp,qoyup qaçardı eşiye.Qonaqlar gidende de gelip anasına herslenerdi ele dedi diye.O herslenendede anasının daha da çox xoşuna giderdi.
Elekber,barmağını torbanın düyümüne ilişdirip,çıxdı kuçeye.Xırda,xırda adımlarnan sallana,sallana uzzaqlaşdı evden.
Bir müddet ilerledikten sonra iki meyhle aşşağıdaki caminin qabağında durup,yolun qırağındaki patosa baxtı;sonrada ”Ele men bu pişiyi haqqıdı atam bunun içine.Sağlam yerdi diyesen,iti qurdu da gelip ellemez torbayı.”diye fikirleşip zıqqana,zıqqana çıxdı makinanın üsdüne.Makinanın içine eyicene eyilip,züvdürdü elinnen torbayı.
Elekber qayıdıp eve gelende axşam ezanı tezze oxunurdu.Qaranlıqın hakimiyeti,yavaş,yavaş baş gösdermeye başlıyırdı qasabada.
Elekber,hayatın qapasınınnan girende gördü ki anası oturup eyvanda onu gözlüyür.
”Arxayin ol,halleledim” dedi anasına Elekber.
”Harda azdırdın pişiyi?”
”Cami hayatının qabağına bir patos eylemişdiler,onun içine saldım.”
”Be ömrü gödeyh olmamış,demirsen patosu aparıp işledeler?”
Elekber bunu heç yadına getirmemişdi.Rengi,urfu qaçtı birden.
Ama birez fikirleşdikten sonra patosun köyhne olduğu geldi yadına.Dönüp anasına;”Paton eskiydi ana,işledip elemezler,telesme.” dedi.
Bu cevap anasını heçde arhayin elemedi ama hava qararırdı diye de dala qayıtmasını da istemedi Elekber’den.
”Elese elini üzünü yu,gir eve dersine çalış” deyip girdi eve anası.
Axşam çöreyi yeyilende ne Elekber ağzını açıp bir kelime danışmışdı,ne de anası.O axşam Veli,arvadıynan getmişdi qaynatasına qonaqlığa.Elekber’in babası Sefer dayının heç bir şeyden xeberi yoxuydu.Onun heyvanlarnan arası çox eyiydi.Hele o pişiyhlerin çöreyini her gün özü öz elinnen vererdi.İneği,qoyunu yoxuydu Sefer dayının.Kômun qapısını aralayında,yeddi dene pişiyh balasıynan,üç dene de götü eyri cüce görülürdü.Zatan sefer dayıya dedesinnen qala qala iki tike yernen,bir de bu pişiyh balaları qalmışdı.Dededen qalanının üsdüne pek bir şey qoyammamışdı.Yayda o yerleri ekip piçer,evi ele geçindirerdi.
Sefer dayı durumun ferqine çoxdan varmışdı.Çünkü eve geldiği vaxtdan bu yana arvadıynan uşağının halını görürdü.İkisinin de ağzı berk,baxışları sabitiydi.
Sefer dayı arvadına ”Xeyirdi bele Refiqe,ye danışmırsız?” deye soruşdu.
Refiqe dönüp önce Elekber’e sonra da erine baxıp”Sefer,sene bir şey diyecem,yegin sen Allah herslenip eleme .” dedi.
Sefer dayı”De görüm,ne diyesen?” deye cevapladı arvadını.
Arvadı gözünü kilimin saçağına ilişdirip,dedi;”Boz pişiyi verdim Elekber’e azdırsın,o da aparıp eski bir patosun içine atıp.İndi de üreyimize qorxu tüşüp ki;patosu aparıp işledeler.”
Sefer dayı bunu eşidende hersinnen tişi bağırsağını kesdi ama heç ne ses elemedi.Görürdü ki;arvadı da uşağı da itten peşman olupdu.Sefer dayı tek ”günahı boynuna” diyebildi arvadına.
Sefer dayı ele diyende Refiqe’nin eli ayağı esim esim esdi.Dedi ”bes men neyniyim axı?Bir deyil beş deyil,hansının derdini çekim?Kôm doludu ağzına qeder pişiyhnen,eyvanda çöreyh yemeye hesretik,az qalalıllar ağzımızda ki tikeyi qaçıdalar.O pişiyhde burda balalasaydı,lap yaman güne qalardıq.
”Cehennemin dibine qalardıq!” deye sözünü kesti Sefer dayı.”Sonra da baxdı ki arvadının dili durmuyacaq,hersini yeyip;”Kâş azdırmasaydız,yazzığıydı heyvana.Her ne ise…qax çay qoy,eyvanda çay içek,üreyim darıxdı.” diye devam eledi sözüne.
Refiqe durdu ocağa teref çay qoymaya.Birden pencerenin önünnnen bir mavıltı sesi geldi.Refiqe başını tez çevirdi sesin geldiği yere.O da eriynen oğlu kimin isdiyidi ki boz pişiyin sesi olsun bu ses.Tez yumuldu perdeyi çekti.
Bir de ne görsünler?Boz pişiyh,yığıp ayaklarını götünün altına,oturup camın önünde.
Bu evde illerce toy,bayram olmuşdu ama heç belle bir şennik olmamışdı.
Uzzaqdan gören diyerdi ki;”Bunların ye ineği cüt doğup,ye de ki qurbanları qebul olup”.


 

Bir Melekli Masalı

Eskiden pamuk hasat zamanı sonrası kış boyunca  tüm kasaba evlerinde soba üstlerinde fokur fokur kaynayan çaylar eşliğinde kozalar çekilir ve bir taraftanda yöremize ait masallar anlatılırdı.

Kasabalı kadınlar bir taraftan çaylarını yudumlarken bir taraftanda tembel kocalara gönderme yaparak masallar anlatırlardı, bu masalların başında cırttan ile dev, Şengül, mengül, tahtagül gibi masallar yer alırdı  tembel kocalara vurgu yapmak için ise en çok anlatılan masallardan biride Eyhmet Nezer masalıydı bu masalı sizlerle paylaşmak istedik. 



“MENİM ADIM EYHMET NEZER BİR DEYNEKTE KIRK DEV EZER”
Bir varmış, bir yokmuş, evvel zaman içinde, kalbur zaman içinde develer tellalken, pireler berberken, ben annemin beşiğini tıngır mıngır sallarken; ülkenin birinde bir kasaba varmış. Bu kasabanın kenar mahallelerindeki bir evde, eyhmet nezer adında bir adam karısıyla birlikte yaşarmış. Eyhmet nezer çok akıllı ve becerikli olmasına rağmen hem korkak hem çalışmaktan hoşlanmayan, tembel tembel evde oturmayı, ne buldu ise yiyip, içmeyi ve uyumayı seven biriymiş. Karısı nazo ise çok cesur ve çalışkan biriymiş, Eyhmet Nezer’in karısı,  yaklaşan kışa kıtlığa karşı evde  bir hazırlık olmadığını  görür ve kocasının gidip eve bir şeyler kazanıp getirmesi için bir plan hazırlar. Gün boyu evde uyuyan kocasına ansızın Eyhmet Eyhmet tez dur ay kişi dışarıda gökten fetir yağır hamı topluyur tez dur sende biraz topla eve getir der. Kocası kapıya yaklaştığında arkadan iterek atar Eyhmeti dışarıya ve arkadan kilitler kapıyı. Eyhmet ise vay yandım vay öldüm ay avrat tilki dabanımı dişledi tez aç kapıyı demesine rağmen karısı inadından vaz geçmez Eyhmedin feryat figanına aldırış etmeden pencereden dışarıya kışlık erzağımızı getirmeden seni asla içeri almam eyhmet der ve perdeleri çekerek uyumaya koyulur. Karısının inadından vazgeçmeyeceğini anlayan  Eyhmet Nezer sonbaharın soğuğuna dayanamaz ve  uyumak için bir mekan aramaya koyulur, her adımda karısına mırıldanan Eyhmet Nezer, az gider uz gider, dere tepe düz gider ve biraz dinlenmek için kültepe mevkiinde  bir taşın üstüne oturur, uyumak için etrafa göz atarken önünde bir mağaranın olduğunu görür ve geceyi geçirmek için yürür yorgun adımlarla mağaraya doğru. Karısına mırıldaya mırıldaya mağaraya yürürken  mağara önünde bir tilki leşi ve bu leşin üstünde binlerce sinek olduğunu görür  karısına sinirlenen eyhmet sinirinden elindeki deynekle tilki leşinin üstüne bir deynek sallar ve deyneyin üstüne yapışan onlarca sinek leşini saymaya başlar, eyhmet bir deynekle tam kırk sinek öldürdüğünü görür ve oracıkta deyneyinin üstüne “ benim adım Eyhmet Nezer bir deynekte kırk dev ezer” yazısını yazarak mağaraya girer ve sabah yola koyulmak için uyumaya başlar. Sabaha karşı mağarasına bir yabancının girdiğini gören koca bir Dev Eyhmeti görür ve kafasını oracıkta koparmak için yanına yaklaşır, birde ne görsün deynek üzerine “benim adım eyhmet nezer bir deynekte kırk dev ezer “ yazısını görür, bu kez koca dev korkuyla yaklaşmaya başlar eyhmede ve koca devin aklında eyhmetle bir olup onun gücünden yararlanıp düşmanlarını yok etme düşüncesi vardır usulca eyhmedi uyandıran koca dev hoş geldin mağarama ey adem oğlu emrinize amadeyim der. Büyük bir korkuyla uyanan eyhmet devin bu tutumu karşısında biranda kendine olan güveni artar ve sorgulamaya başlar devi. Siz kimsiniz  ne ararsınız yanımda, dev ise ezik bir şekilde efendim düşmalarım tarafından tüm müzevherlerim altınlarım gasp edildi  ve canımı kurtarmak için aylardır bu mağarada yaşıyorum eğer sizinle bir olursak tüm düşmanlarımızı yok eder mücevherlerimizi yeniden geri alabiliriz der. Eyhmet nezer ise korkaklığını belli etmemek için bakarız der demez dev efendim atınızı hazırlıyorum düşmala savaşa gidiyoruz der, eyhmet ise ata binmesinden bile  korktuğu için koca dev o at beni taşıyamaz ben çok ağır bir insanım dev ise hemencecik orada Eyhmeti kalın bir sizcimle   atın üstüne sıkıca bağlar ve yola koyulurlar, attan korkan eyhmet vay öldüm vay bayıldım sözleriyle at üstünde son suret yol almaktadır devle beraber. Yol boyunca kavak ağaçlarından birine tutunmak için elini durmadan ağaçlara atar ve sonunda tutunur bir kavak ağacına, kavak ağacının kökü çürüdüğünden ağaç bütün olarak kökünden çıkar ve eyhmedin elinde kalır, eyhmet  savaş meydanına bu şekil girer ve önüne çıkan düşmanların tümü ağacın altında ezilir ve hepsi kaçmaya başlar. Savaş sonrası tüm mücevher ve altınları eyhmet nezerle paylaşan koca dev eyhmeti evine uğurlamak için vedalaşmak ister, eyhmet ise evinin çok uzakta olduğunu koca deve söyler ve ondan kendisini eve götürmesini ister. Dev ise bunu kabul ederek yola birlikte koyulurlar bir müddet gittikten sonra önlerine bir dere çıkar ve eyhmet sudanda korktuğu için devden  kendisini sırtına almasını ister dev eyhmeti sırtına aldığında onun çok hafif olduğunu görür ve eyhmete  ay eyhmet gardaş sen kuş kimin ağırsan nasıl olur bir deynekle kırk dev ezirsen der, eyhmet ise ben ağırlığımı salmadım üstüne salarsam imanın göyner der, dev ise eyhmetin gücünden emin olmak için bir sal görüm ağılığı görek sen hegigeten güçlüsen ya yok, eyhmette cebinden çuvaldızı çıkarır ve devin boynuna saplar koca dev ise vay yandım vay öldüm diyerek eyhmet gardaş sen Allah tez çek ağırlığını der. Uzun bir yolculuktan sonra eyhmet varmıştı devle beraber evine karısı pencereden eyhmeti gördüğünde gözlerine inanamamıştı koca bir dev sırtına almış eyhmeti ve çuvallar dolusu altın ve mücevherle eve yaklaşıyordu. Kocasını gören nazo kadın sevinerek kapıyı açar ve en güzel sözlerle eyhmeti karşılar kimin aslan eridi, kimin cesur çalışkan eridi evimin eşiyimin sahabı sen hoş gelipsen sefalar getirimsen evime huzur bereket getirimsen gir içeri menim içindeki cevheri keşfedilmemiş erim. Sonra eyhmet nezer elindeki altınlarda bir kaçını satarak  kasabada Kırk gün kırk gece düğün yaptırmış, fakirleri doyurmuş. Nazo kadın sabrın ve cesaretinin mükafatını görmüş. Onlar ermiş muradına, darısı tüm cesurların ve sabırlıların başına.

 

ŞAHMARAN HİKAYESİ 
     Melekli kasabasında asırlardan beri Şahmaran yani ayak kısmı yılan ve üst tarafı insan olan bir varlıktan bahsedilir durulur.
peki Melekler Mekanı olarakta adı geçen Meleklide
 şahmaran efsanesi hakkında bilgiler nelerdir.

Şahmaran Farsça  bir kelime ve yılanların şahı anlamındaki Şah-ı Maran’dan geliyor. Şahmaran figürü bir yılan, bir ejderhadır. Baş kısmı insan olan, yılanla insanın birleşmesinden meydana gelmiş doğa üstü bir yaratıktır. Yılan figürleri genelde kötülük ya da uğursuzlukla ilişkilendirilirse de insan başlı Şahmaran, doğurganlık, bereket ve bilgeliği sembolize etmiştir. Eskilerden beri meleklide  uğur getirmesi için Şahmaran’ın resimleri kadınlar tarafından odaların duvarlarına asılırdı. Pek çok farklı versiyonda Şahmaran hikayesi bulunmaktadır ama bunlar genelde birbirlerinin benzeri olup, yer ve kişiler değişikliğe uğramaktadır.

Melekli  Şahmaran’ı ise iki farklı şekilde anlatıla gelmiş. Yöre halkının inanışına göre, yılanların şahı Şahmaran, ve bütün yılanlar ığdırın Melekli Kasabası Kültepe Deliktaş mevkinde yaşarmış. Hükümdarları Şahmaran ise gözleri kilometrelerce uzağı görebilen, üstün niteliklere sahip bir yaratıkmış. Söylenceye göre Bir gün cihan şahın  dünyalar güzeli kızını hamamda yıkanırken görmüş ve görür görmezde aşık olmuş. Cihan şahtan kızını istemiş ancak şah  hem korktuğu hem de çirkin bulduğu için kızını Şahmaran’a vermek istememiş, Bunun üzerine Şahmaran, Şahın  kızını kaçırmaya karar vermiş, Hazırlıklarını yapıp dünyalar güzeli kızın hamamda olduğu bir gün buraya gelmiş Ancak Şahın adamları durumu fark edip Şahmaran’ı oracıkta öldürmüşler.
Hükümdarlarının öldüğünü duyan tepedeki yılanlarda şehri basıp istila ederek insanlara aylarca korku vermişler ve hatta yüzlerce insanı zehirleyerek şahlarının intikamını almışlar. 

YILDIZ FALINIZ

Qıdıx Burcu: Siz de bu inat varken ölene qeder çüreye muhtaç olacaxsız.kôtanıyzı yere  ilişdirmeyin ki;birez servax olun.sizin bu inadıyızın poxuna gezegen mezegende görsenmir heç.gezegeni siyhdir et göyde dene yıldız yoxdu ay qardaş,men ne deyim indi size.gedin özüyze iş arayın.

Exrep Burcu: Özellikle ‘yay exrepleri”nin dikkatine! Bu aralar kadınlardan uzak durun. Yaz boyu kuyruğunuzda biriktirdiğiniz zehirle kime dokunsansınız balatasız gider. Sosyâl ortamlarda onu bunu az sancın, milletin sizden zeyhlesi getmesin. Paraya gelince: Torpağı deşmekden macal tapmırsız ki parayıda tapasız

boğa:birez çöl işi var size,baş-göt olsun,gör-ot olsun

ikizler:size de çırpı işi görünür.

akrep:siz de onun bunun samannığında az göt verin,yaxalasalar deriyze saman basacaklar.

terazi:size yemek işmek görünür gardaş.harayı sikipsiz?




meştibat hikayesinin doğuşu:
melekli kasabasında hacı zekerya sahur'un (mert) öz dayısı olan meştibat  19. asırda kasabanın en güzel kızlarından eşey'e aşık olur, zamanla kara sevdaya dönüşen meştibatın aşkı tüm bölgede duyulmaya başlar,  güzel kız eşeyden hiç ilgi görmeyen meştibat sovyet sınırını geçerek azerbaycana gider, çok iyi bir müzisyen olan meştibat sevdiğinden ilgi görmeyince kendini tamamen müzik sanatına verir,  meştibat garmon tar ve nagara gibi müzik aletlerinde bölgede en tanınmış isimler arasında yerini alır, azerbaycanda sarı ehmet biriyle düğünlerde nagara çalıp şarkı söylermiş, zamanla yaşlandığını hisseden meştibat  bir müddet sonra bakü köhne bazarında bir baharatçı dükanı açarak yaşamına devam eder ve zamanla çok iyi paralar kazanan bu şahsiyet yine ığdırdaki sevdiği kız eşeye çok benzeyen gülnaz diye bir kıza gönlünü kaptırır. kendisi yaşlı olduğu halde 15 yaşındaki bir kızla evlenme çabaları köhne bazarda bulunan esnaf arkadaşları ve mahalle sakinleri tarafından esefle kınanır, gülnazı almak için büyük bir mücadele veren meştibat baküde gazetelere konu olur, bu konu azerbaycanlı ünlü yazar üzeyir hacıbeyovun dikatini çeker ve hikayeyei kaleme alır. ve zamanla azerbaycanın en güzel aşk klasikleri arasında yer alır meştibat.
meştibat doğduğu kasaba melekliyi terkettiği zaman eşey için iki mısralık bir söz söyler
eşey hanım
meni vatana hasret
senide balaya hasret
meştibat bu sözünden sonra bir daha doğduğu toprakları görmek nasip olmaz eşey hanıma ise çocuk nasip olmaz.
meştibat bir ara bakü radyosundan doğduğu kasaba halkına şöyle seslenir
''keçi kerim meleklide keçiler gene gorğoza gedirmi''
bunu duyan rus KGB liler meştibatı türk ajan olarak tutuklar ve sibiryaya sürgüne gönderir ve meştibat o günden sonra kayıptır mezarının nerede olduğunda bilinmez, meleklide bulunan akrabaları meştibatı bulmak için çok çaba sarfettiler fakat hiç bir sonuca ulaşamadılar. kasaba sakinlerinden silah ustası hacı zekarya sahur dayısının adını yaşatmak için kendi oğluna dayısının adını takmıştır. kendi oğluda dayısı gibi müzisyen ve tiyatrocudur. azerbaycan müziğini türkiyede en iyi yaşatan şahsiyetlerdendir meştibat sahur.

 

YONTMA TAŞ DEVRİNDEN GÜNÜMÜZE MELEKLİ
 
BEŞ BİN YILLIK YERLEŞKE
YONTMA TAŞ DEVRİNDEN GÜNÜMÜZE MELEKLİ
bugüne kadar yapılan çeşitli arkeolojik ve prehistorik (tarih öncesi) araştırmalar, bölgedeki yerleşmelerin insanlık tarihi kadar eski olduğunu, bölgenin bir çok medeniyete ve uygarlığa beşiklik ettiğini ortaya koymaktadır. Iğdırın Melekli Beldesi Kültepe mevkiinde bulunan kara obsidiyen taş aletlerle, çakmak taşından yapılmış aletler, mezolitik (yontma taş) devrin bölgede de yaşandığını göstermektedir. Iğdır (Melekli) ile ilgili olarak bugüne kadar yapılan çeşitli arkeolojik araştırmalar sonucu, Iğdır bölgesine ilk yerleşen kavim Orta Asya'dan (M.Ö. 4000) tarihinde gelen Hurriler'dir. Asyanik adı altında isimlendirilen bu toplulukla birlikte gelen diğer kavimler önce insanlık açısından önemli olan polan madenleri ve yazıyı keşfetmişlerdir. Selçuklular, Kayılar gibi bir çok Türk Boyuna ev sahipliği yapan Melekli Urartular Moğollar, Çingizler, İlhanlılar Celayırlılar, Karakoyunlular Akkoyunluların hakimiyetine girmiş, ayrıca Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan ve selçuklu hükümdarı Melikşah’ a da mekan olmuştur. Yukarıdanda anlaşılacağı gibi 5000 yıllık bir tarihi olan melekli beldemizin tarihini korumalı bu hususta açık hava müzesi , kültür sanat galerisi gibi çalışmalar yaparak meleklinin tarihini gelecek nesillere aktarmalıyız.
KIRIM’DAN TÜRKİYE’YE KIRIM TATAR GÖÇLERİ
 
KIRIM’DAN TÜRKİYE’YE KIRIM TATAR GÖÇLERİ
Doç. Dr. Hakan KIRIMLI
(Bilkent Üniversitesi)

Kırım’dan Türkiye’ye kitle göçleri, esas olarak 1783’de Kırım Hanlığı’nın ortadan kaldırılarak Rusya İmparatorluğu’nun Kırım’ı ilhâkını müteakip gerçekleşmiştir. Bununla birlikte, 1783 öncesinde de Kırım’dan Osmanlı topraklarına pek bilinmese de, azımsanmayacak boyutlarda göçler olmuştur. Bugünkü Türkiye Cumhuriyeti arazisi üzerinde Kırım’dan gayet eski tarihlerde gelmiş insanlara ait muhafaza edilebilmiş veriler mevcuttur. Meselâ, XVI. asrın son çeyreğinde Altın Orda Hanı Toktamış Han tarafından Kırım’dan binlerce Kıpçak’ın (o dönemde henüz Osmanlı hâkimiyetinde olmayan) Kars ve Iğdır havalisine iskân edildiğini biliyoruz. Günümüzde Iğdır ve çevresinde başta MELEKLİ olmak üzere Karakoyunlu ve Taşburun civarında bir çok kırım tatarı yaşamaktadır, bu bölgede çok ünlü bir sülâle olan Hatunoğulları daha Kırım Hanlığı kurulmamışken bölgeye yerleştirilen bu insanların soyundan gelmektedir. bu doğrultuda yapılan bir çok araştırmada (Nihat Çetinkaya) Meleklide kulanılan lehçenin kırım Tatar kıpçak lehçesi olduğu kanıtlanmıştır.
MELEKLİ İNSANININ DEMOGRAFİK YAPISI:
 
MELEKLİ İNSANININ DEMOGRAFİK YAPISI:
Melekli Iğdır Merkez ilçeye bağlı yaklaşık 6000 nüfusa sahip bir kasabadır, nüfusunun büyük çoğunluğu yerli TATAR Türklerinden oluşmaktadır, Erivan, Nahçivan, Tebriz, Hoy, Türkleride Meleklide belli bir nüfusa sahiptir, ayrıca bir çok kaynakta Moğolların (Çağataylar) Anadolu seferinden sonra bir kısmının Erivan bölgesine yerleşmesi ve daha sonra buradaki Moğolların 19.Yüzyılın başlarında göç ederek Melekli ye yerleştikleri sanılmaktadır. yapılan bir çok incelemelerde Meleklide konuşulan dil Azerbaycan Türkçesi ağırlıklı olup Kıpçak yada Çağatay lehçesinin yaygın olduğunu anlaşılmaktadır. Melekli nüfusunun büyük bir bölümünü gençler teşkil etmekte ve genellikle sima olarak badem gözlü orta asya halklarını anımsatan görünüşe sahiptirler.
GELENEKLERİNE BAĞLIDIRLAR
 
GELENEKLERİNE BAĞLIDIRLAR: Kasaba halkı geleneklerine,örf ve adetlerine oldukça bağlıdır. Misafirperverlik, kasaba halkının önde gelen özelliklerinden biridir. Bu nedenle kasabaya dışarıdan gelen öğretmen, imam, doktor ve hemşireler köylüler tarafından el üstünde tutulur.
1960' li yıllarda köyümüzde iş sıkıntısı olmadığından ve melekli topraklarının verimli olmasından dolayı ığdırın diğer köyleri kadar dışarıya çalışmaya giden fazla olmamıştır. Fakat artan nüfusla birlikte köyümüzde devlet dairelerine yerleşenlerin sayısında üst düzeyde bir artış olmuş ayrıca almanya, isviçre, hollanda, belçika, abd, romanya ve metropol şehirler başta olmak üzere melekli nufusuna kayıtlı 15 binin üzerinde hemşerimiz olduğu bilinmektedir. kısacası gittiğiniz her yerde ve her kamu kuruluşunda bir melekli insanına rastlamanız mümkündür. Melekli kendi sadeliğini koruyarak dışarıdan fazla göç almamıştır.%70 i birbiriyle akraba olan ve kendi aralarında içli dışlı olan bu güzide kasabada her türlü yardımlaşmanın had safhaya ulaşmış olması ayrı bir güzellik ve neşe kaynağıdır Melekli insanı Iğdır ve çevresinde orta Asya Türk kültürünü en iyi yaşatan belde olarak tanımlanır, devlet geleneklerine oldukça bağlı ve Cumhuriyetçidirler, Nevruz kutlamalarının en iyi yapıldığı yer ve 1930 lu yılardan beri Atatürkün çıkarmış olduğu şapka devriminin Iğdır bölgesinde en çok uygulandığı yer olarak bilinir ayrıca yaşlılar ve gençlerde kılık kıyafet çağımıza uygun ve moderndirler.

GEÇİM KAYNAĞI: Iğdır ovasının en verimli arazilerine sahip olan Melekli genelde tarım ve hayvancılıkla uğraşır büyükbaş hayvancılıkta önemli statüye sahip olan Melekli ayrıca kavun, karpuz, domates, patlıcan, biber, buğday, arpay, mısır , ayçiçeği, elma, kayısı, armut, şeftali, erik ve kavak yetiştiriciliği başlıca geçim kaynaklarındandır, son zamanlarda seracılıkta Iğdır da marka haline gelen melekli nahçivan iran Ermenistan yolu üzerindeki güzergahın belediye tarafından imara açılmas ı ve fabrikaların burada yoğunlaşmasıyla Iğdır ın en önemli sanayi ve yatırım bölgesi haline gelmiştir, son zamanlar Iğdır halkının Melekli asfalt boyunca mesire ve dinlenme alanı olarak marka haline gelen semaver çayları, mangal ve kendin pişir kendin ye tesisleride belde ekonomisine önemli katkı sağlamaktadır.
 
şu ana kadar 109168 ziyaretçikişi burdaydı!
MELEKLİ HÜRSES GAZETESİ Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol